29 Kasım 2010 Pazartesi

Mavi Yolculuk 3.Gün Orhaniye-Bozburun-Simi






Güzel bir uykunun ardından Orhaniye'de güne merhaba dedik hızlı bir toparlanma sürecinden sonra demiraldık ve ilk olarak Martı Marina'da yakıt ikmali yaptık. Biraz pimpirikli olduğumdan, denizin de şakası olmadığından her bulduğumuz yerde yakıtr ikmali yapacağız diye konuşmuştuk.

Orhaniye'den çıkıp Bozburun'un çıkışındaki son koya gittik. Tam kahvaltı hazırlıkları yaparken yaşlıca bir amca sandalla yanımıza yanaştı ve sıcak köy ekmeği getirdi, köy ekmeğinin 10tl olması ufak bir teferruat olarak kaldı :)
6 saat kadar bu koyda dalış yaparak, wakeboard yaparak vakit geçirdik.
Saat 17.00 geldiğindeyse toparlanıp demir aldık, bir sonraki durağımız Yunanistan'ın Simi adası.
Anlatılanlara göre adada Manos diye bir retoran varmış, ve bu restoranın sahibi olan Manos adada sözü geçen biriymiş. Önceki günki Kos deneyimimizden sonra sonra bir Yunan adasına giderken kendimizden çok eminiz, problem yaşamamak adına.
Deniz biraz dalgalı ve karşıdan alıyoruz. Kenan, Onur'un teknesine geçti tek başımayım  teknede yağmur tentesi olmadığından sudan çıkmış balığa döndüm. Diğer teknedekiler benim kadar şanssız değildi.
45 dakikalık bir seyirin ardından Simi'ye ulaştık. Liman tıka basa dolu 2 tekne en az 5 tur atınca gümrük polisinin yeterince ilgisini çektik. Mooring man dedikleri palamarlardan biri bize yer gösterdi, Kos'da böyle bir durum yaşamadığımızdan biraz tedirgin olduk. Tedirginliğimiz de boşa değilmiş 2 dakika sonra palamarın yanına bir polis geldi ve evraklarımızı, translogumuzu, pasaportlarımızı sordu. Biz de herşeyimizin tam olduğunu söyledik. Pasaportlara bakınca vizeniz yok cevabıyla soğukkanlılığımızı koruyarak, zaten gerek de yok dedik. Bunun üzerine "no visa, no entry" cevabıyla karşılaştık. Baktım ki işler sarpa sarıyor hem fazla diyaloğu girmemek adına hem de üste çıkmak adına az ingilizce biliyormuş gibi yaparak, " your president and Tayyip shake hands" dedim. Dediysem de nafile bizim basının zafer olarak haber yaptığı vizesiz giriş hikayesinden gümrük polisinin haberi yokmuş. En son koz olarak denizdeyiz ve açız yemek yiyip gidecez dedim. Ama bu son kozum da tutmadı. Kısacası Manos içimiz de uktu kalarak kararmaya başlayan havayla beraber memleketimize doğru dümen kırdık.İçimde ukte kaldın Manos, bekle beni birgün geleceğim...

Planımızda o gece Simi'de kalıp ertesi gün Marmaris'e geçmek vardı. Planın dışına çıkmıştık, güvenli bir koy bulup kalacaktık, Bozburun'un Marmaris tarafında ilk bulduğumuz koya girdik, korunaklı mı değil mi diye bakınırken birnin bize fenerle işaret çaktığını farkettik. Fenere doğru yanaştığımızda güzel bir iskele ve yukarısında salaş bir restoran olduğunu gördük. Ali Baba adındaki bu yer sadece denizden ulaşımı olan mavi yolculuk yapanlara bağlama, komaklama imkanı sağlayan bir yer.
Fazla vakit kaybetmeden tekneleri bağladık, rakımızı alıp restorana geçtik. Genelde restorana rakıyla gitmeyiz ama okadar salaştı ki içmek istediğimiz rakıyı bulamayacağımızdan emindik ve yanılmadık da :)

Ali Baba'nın sahibi olan arkadaşla uzunca sohbet ettik, denizin ortasında yeri olup da bir tek çiftlik balığı satan yer burasıdır heralde. Çiftlik balığı istemediğimizi söyleyince karavita diye bir deniz böceklerinin olduğunu söyledi. Farklı lezzetlere açık olduğumdan ben ondan sipariş ettim. Böcek fena değildi ama hesap inanılmazdı. Önceki gün Sardunya'da ödediğimiz hesabı hiçbirşey yemeyip içmeyerek buraya verdik. Ve malesef mutfağının durumuna da şahit olduk, içler acısıydı.

Son dublelerimizi de çektikten sonra kamaralarımıza çekilip günü bitirdik...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder